''Yogada ilk günü olan bir kişi dahi iyi ve kötü acıyı birbirinden ayırt edebilir.'' Donna Farhi
Yoga derslerine başladığımdan beri çok kere dizler ve eklemlerde bir acı istemiyoruz diye duymuş ve bende çok kere derslerime katılanlara bu konuda uyarılarda bulunmuş biri olarak, buna rağmen dizimi 2015 yılında nasıl incittim ve yoganın bunda bir etkisi var mıydı bunu anlatmak istiyorum.
2015 yılında bir yaz günü sağ dizimin arkasında bir ağrı hissettiğimde Yoga'da 5.yılımdı ve pek çok derste herhangi bir sorun yaşamadan sağlıkla bu günlere gelmiştim ancak o gün dizime baktığımda, arkasında bir şişlik ve morluk görünce şaşırsamda bir yere vurdum heralde diye düşünerek çok önemsemedim. Zira beyaz tenli oluşum kendimi bir yere çarptığımda hemen morluk oluşmasına neden oluyordu ama insan dizinin arkasını vurabilir miydi? O an bunları düşünmedim. Bu şekilde tatile gittim ve tatil süresince de dizim çok da rahat değildi ve ne zaman uzun süre bükülü dursa bacağımı uzatırken rahatsızlık duyar olmuştum. Bunlar meğerse henüz yolun başıymış..bir süre sonra bu acının nerelere varabileceğini öğrenecektim.. Tatilden dönüp İstanbul'daki yoga dolu yaşamıma devam etme niyetindeydim ve dizimin acısına rağmen derslere eskisi gibi, yani dizimi eski sağlıklı halinde olduğu şekilde bükerek devam etmeyi seçtim. Evet bana yıllarca dizde bir acı olmamalı diye söylenmiş bende buna tüm fikrimle katılmıştım. Fakat yoga derslerine de bir süredir ara vermiş olmamdan dolayı duyduğum vicdan azabı ve ara vermenin dizimde böyle bir duruma neden olmuş olabileceği düşüncesiyle derslere tam gaz girmeye, ne denirse acı olsa bile yapmaya başlamıştım. Bir şeyi zihinsel olarak bilmekle onu uygulamanın farklı olduğunu acılı şekilde anlayacaktım.
Bir akşam çok sevdiğim Yin Yoga dersinde, en sevdiğim asana olan Supta Virasana'ya (yindeki adıyla Eyer pozu) sıra gelmişti. Bir süredir dizinin arkasında şişlik olan ve acısı olan ben, dizim acımasına rağmen poza girdim. Bu pozda diz 90 dereceden fazla en maksimum halinde bükülür ve sırt üstü geriye uzanıldığından yer çekimi ağırlığı da dize biner. Bu asanaya girmek kimisi için zahmetlidir ve benim için de o gün girmek öyle olmuştu bu sebepten de dizimde acı olsa dahi çıkmamayı seçtim. Yani aslında pozdan çıkmamakta şu sebeplerim vardı;
1-Ne zamandır Yoga'dan uzak kaldım bu pozda kalmalıyım düşüncesi
2-Dizimde acı var ama çok değil bişey olmaz heralde diyerek kendime sınır koymamak
3-Poza o kadar zahmet edip girdim ve çok da seviyorum bu pozu, şimdi hemen çıkmayayım diye düşünmek
Fakat bu sefer bu asanaya girmek aslında dizlerime iyi gelmiyordu, dizlerin içinde bir acı olduğunun farkındaydım ve bir tarafım sanki dizlerdeki acının önemini bu güne dek hiç duymamış gibi, bir şey olmaz kal, o acı birşey değil diyordu. Bir tarafımda acaba çıksan mı Şeyda sanki pek iyi değil gibi, biliyorum bu pozu çok seviyorsun ama bu sefer farklı gibi diyordu. Bense bu sesi dinlemeyip kalmaya devam ettim. Ve o gün o dersten sonra dizim daha da kötülediğinden o çok sevdiğim pozu neredeyse 2 yıldır yapamadım. Artık temel yoga hareketleri olan ikinci savaşçıya dahi giremez hale gelmiştim. Kendimi, doktor doktor gezerken, fizyoterapistlere danışırken, emar makinesinde müzik dinlerken, diz profesörlerinden randevu ayarlarken, yoga hocalarıma danışırken, hatta Türkiye'ye gelen Donna Farhi'nin fizyoterapist asistanı ile dizimi konuşurken buldum.
Öğrendim ki dizimin arkasındaki şişlik Baker Kisti dedikleri iyi huylu bir kist türüymüş. Bazı bedenler fazla zorlamaktan dolayı bunu yapabilirmiş. Ancak bundan da önemlisi sağ kalça kemiğimin soldakine göre açısı farklı olduğu için zamanla sağ dizime yük binmiş ve sağ diz kapağımda aşınma başlamış bundan dolayı yorulan dizimde de kist oluşumu meydana gelmiş, fizyoterapistim muayeneden sonra bu şekilde açıkladı ve yoga yapmaya devam etmemi ancak dizimde ağrı yaratmayacak bir yoga yapmamı önerdi. Bunun üzerinden bir yıl geçtikten sonra, çok dikkat ede ede, dizimi koruyarak, uzunca bir süre meditasyona koltukta oturarak kendime uygun tarzda yoga yapmayı sürdürmemle, ve dizime iyi gelebilecek çeşitli hareketlerle beraber dizimdeki ağrılar kayboldu, şimdilerde ise çok daha iyi durumda.
Burada aslında bu incinmenin bana öğrettiği çok kıymetli şeyler oldu;
1-Gerçekten de zihinsel olarak bildiğin bir şeyi uygulamak farklı bir konu.
2-İnsan kendine sınır koymayı bilmeli. Bazen kendine Hayır diyebilmelisin, kendi iyiliğin için.
3-Eklem bölgelerinde hiç bir acı olmamalı. Bazen bunun için en sevdiğin pozdan vazgeçmeyi bilmelisin.
4- Yoga yaparken aslında bir yerimiz inciniyorsa bunun nedeni kötü acıyı duymamaktan,
5- Yoga yaptığımız sırada ise yoga yaptıran hocanın bizim bedenimizdeki acıyı duyabilmesi mümkün değil, bu ancak biz şuramda bir acı var diye söylersek fark edip yardımcı olabileceği bir şey.
6- Uzun süredir pratiğine ara verdiysen bunun acısını bir derste çıkaramazsın. Bunun bedelini bedene ödetmek de doğru değildir. Üstelik belli bir süredir hareket edilmediğinde beden daha katı ve hassas olacağından daha yavaş ve temkinli olunmalıdır.
Peki nasıl bir şey bu iyi acı ve kötü acı arasındaki fark derseniz şöyle ki; eğer beden üzerinde çoğunluklada eklem bölgelerinde yani diz, bilekler, omurga, dirsek, omuz gibi bölgelerde noktasal, sadece aynı noktada olan, parmakla işaret edilebilecek türde ve aynı zamanda içinizde bu his iyi değil gibi dediğiniz acıların hepsi genelde kötü acılar, iyi acılar ise bedendeki kaslar üzerinde yayılan türde, bölgesel olarak gerilme veya kasın kasılmasından oluşan türden acılardır. Bunlar doğru dozda olduğunda bedeni güçlendirir.
Doğru doz nedir öyleyse? Bu da kişiden kişiye göre değişir. Örnek olarak bir kişi için plank pozuna girdiği ilk dakika kollar ve karındaki kas kasılması çok yoğun olabilir ve hatta titremeye başalayabilir ancak başka bir kişi için bu süre 2 dakikayı hiç bir titreme olmadan bulabilir.
İyi acı sizi geliştirirken, kötü acı sizi incitir.
Kişi sınırlarına geldiğinde saygı duyarak sınırında durmayı bilmelidir. Kendi sınırını suistimal etmeden kendine sınır koyabilmelidir.
Burada anlamamız gereken en önemli şey ise aslında hepimizin bedenlerinin yüzlerimiz ve hatta parmak izlerimiz kadar bir birinden farklı olduğu gerçeğidir. Ancak bunu genellikle toplu kalabalık bir sınıfta yandaki matta süper esnek süper güçlü sınıf arkadaşımızı gördüğümüzde unutabiliriz ve onun gibi olmak için çabaladığımızı hiç fark etmeden bütün bir dersi bu şekilde ona benzemeye çalışarak yapmış olabiliriz. Bu da yine bedeni incitmenin yollarından biri aslında. Hepsinde mutlaka böyle olur demek doğru olmaz ancak bedenimizi olduğu haliyle kabul etmeyip onu daha fit daha esnek daha çekici bir hale getirmeye çabalamak kendimize çok şiddet içeren fakat iyi niyetle maskelenmiş bir kalıp bana göre.
Bu durum kendi parmak izimi başkasının parmak izine benzetmeye çalışmak gibi.
Yalnız bu tavır biraz kilo versem iyi olur demekle aynı tavır değil. Söylemeye çalıştığım şey ''ben niye bu hareketi yapamıyorum?'' ''ben niye böyle esnek olamıyorum?'' diyerek canın acıdığı halde kendini zorla orada tutmayı içeren bir tavır. Özellikle böyle bir tavrımız var ise bunun aynısını günlük hayatta da yapıyor olmamız muhtemel. Kendimizi zoraki olarak sevmediğimiz birinin yanında sırf karşı taraf alınmasın diye, ama içimiz kaldırmadığı halde tutma çabamız olabilir örnek olarak. Yoga bu açıdan bakıldığında kişiye ayna tutabilir.
Öte yandan kendinizi kıyaslama yapmıyorsunuz diyelim, ancak hocanın dediği her şeyi yapmak için kendinizi inanılmaz şartlamış bir haldesiniz. Bu durumda da yine bedendeki iyi acı veya kötü acıyı ayırt edemeden kendinizi incitmeniz muhtemel. Diziniz acıdığı halde sırf dersi veren hoca, dizinizi yere koyun dedi diye o acıya rağmen dizi yere koymak bir süre sonra o derse bir daha girememenize neden olabilir. Dolayısıyla kendimizi korumak, kollamak öncelikli olarak bizim görevimiz. Yoga yaparken kendimizi acısız yerde tutma bilinciyle, kendi bedenimize uygun bir içsel özgürlükle yoga yaptığımızda, yaptığımız şeyin adı yoga oluyor. Matın üzerinde kendimize ne kadar özgür bir yer tanırsak, yani iyi hissetmediğimizde herkes o pozun içinde dahi olsa pozdan çıkabilme özgürlüğünü kendimize tanıyabiliyorsak o zaman ayrı bir alan açılıyor. Zaten yoganın da yapmak istediği bu aslında. Tüm ruhsal yüklerden, korku ve endişelerimizden özgürleşebilmek.
Sonuç olarak, Yoga kimseyi sakatlamaz, ancak kendini duymamak, kendine sınır koymamak sakatlar!
Yogada ilk günümüz dahi olsa kendimizi duyabiliriz
Özgün, özgürleştirici Yogalar dilerim..
Comments